25 Eylül 2012 Salı

Elmadan Kopan Büyük Parça


Nihayet iPhone 5 tanıtıldı ve hatta satışına da başlandı. Almanya'da satışa başladıktan 2 gün sonra gördüm. İnceledim ve derin bir üzüntü içerisinde mağazadan çıktım. Özellikleri ve estetiği hakkında bilgi vermek, fiyatı üzerine yorum yapmak istemiyorum. Apple'a söylemek istediğim bir iki çift lafım var. Söylemeden geçmek istemedim.

Neden?

Neden mevcut problemlere çözüm bulmak yerine var olanı daha iyi yapmaya çalıştınız?
Neden gerçek bir estetiği uzatıp sündürdünüz?
Neden mükemmele ulaşmak yerine var olanı geliştirdiniz, yerinizde saydınız?

Bir tek iPhone 5 de değil. Neden iPod Nano'nun boyutu ile oynadınız? Neden bu güzelim tasarımı yakıp geçtiniz? Olabilecek en güzel müzik çaları neden hiçe sayıp 6. nesil kötüymüş gibi yeni bir dizayn yeni bir tasarım seçtiniz?

Teknoloji ancak ve ancak problemlerin üzerinden en iyi şekilde gelinerek gelişecektir. Bunu en iyi yapan firma her zaman önde gidecektir, ve gitmiştir de.

Mesela size sizi örnek vermek isterim sayın Apple yetkilileri, karar mekanizması.

Siz ki, Microsoft'un yarattığı dokunmatik uygulamanın geleceğini gördünüz, Windows Mobil'in yeterli olmadığını ve geleceğin burada olduğunu gördünüz. Windows Mobile'da küçücük ikonlara kalemler ile tıklayan bizleri, büyük ve parmakla kullanılan güzel yeni nesil bir dizayna kavuşturdunuz.

Siz ki, ilk çıkan iPhone'da 3G olmadığını, dizaynın daha yuvarlak hatlara sahip olması gerektiğini düşündünüz de, bir adım ileri gidip iPhone 3S'i, Multitask olmadığından yakınan bizleri kurtarıp iPhone 4'ü, fotoğraf çekimi ve hızıyla olan problemimizin üstesinden gelip, (BURAYA DİKKAT) Android'de olan Sistem Üst barını ekleyip iPhone 4S'i yarattınız.

Siz ki koca koca iPod'ları küçültüp saat gibi kullandırdınız, yakamıza taktınız, geleceğe ışık tuttunuz.

Peki neden iPhone 4S'te yaşanılan sıkıntıları çözmediniz? Neden Zaten çok hızlı olan grafik işlemcinizi ikiye katladınız. iPhone kullanıp da oyunlarda, filmlerde ya da uygulamalarda takılma yaşayanımız mı vardı? Neden şarj problemini görmezden geldiniz de, süreyi uzatmak yerine yerinde saydırdınız? Neden büyük ekranların daha çok tutulduğunu görüp de ekranı büyültmek yerine sadece uzattınız?

Sizlerden iPod Nano'nun su geçirmez halini üretip, insanlığa saat gibi kolunda gezdirip, çok uzun süreler kullanabileceği bir müzik çalar armağan etmenizi isterdim.

Sizlerden uzun uzun kullanabileceğimiz geniş ekranlı bir iPhone üretip, tüm insanlığı yine büyülemenizi beklerdim...

Apple, hiç beklemediğim şekilde, bir adım geri atmıştır.

iPhone 5 ve yeni nesil Nano'lar benim için tam bir hayal kırıklığıdır.

Umarım bunun sebebi Steve Jobs'ın aranızda olmaması değildir. Çünkü o bir daha aranızda olmayacak.

Umarım onu anlamışsınızdır şimdi...


30 Aralık 2010 Perşembe

İstanbul Kim Mi? - 2

Kemal...

İstanbul

Mavi gözleri aldı,
birçoğumuzun aklını başından,
Batıdan Doğudan,
koşarak kucakladık O'nu,
Deniz soluduk şükrettik,
Egzos soluduk, nefretlik!
Yedi tepede yedi hikaye,
Yedi tepede yedi zindan!

Kimleri aşık etti,
Tarihi güzelliği kendisine,
Anadan, Babadan,
Yardan ayırdı kimimizi!
Nice aşığı yok etti,
Nice kalbi kırdı heyhat!
Yedi tepede yedi Şirin,
Yedi tepede yedi Ferhat...

Dinleri yaşattırdı,
tüm İnançları tüm Dünyaya hemde!
Hristiyan, Müslüman
Sevdirdi kendini herkese.
Ayasofya, Sultanahmet,
Havariyyun, Aya yorgi,
Yedi tepede yedi ibadet,
Yedi tepede yedi iman...

Kimleri konuk etti,
Kralları, Sultanları, Ozanları
Her karış toprakta
yüzlerce yıl yaşayan halkları.
Güzel demiş Orhan Veli
"Kitabe-i Seng-i Mezar"
Yedi tepede yedi Nazım'la,
Yedi tepede yedi yazar...

Adı Kemal olsun İstanbul'un,
Bu da Nuriye'lere ders olsun,
Bizim gibi kimler geldi de geçti,
Bari yeni yılınız stressiz olsun...

3 Aralık 2010 Cuma

İstanbul Kim Mi? - 1

Nuriye var bizim, kocası Kemal. Hikaye onlardan ibaret aslında. Anlatayım efendim..

İstanbul

Hmm.. Hangisini anlatarak başlayayım..
Nuriye'yi seçtim...

Nuriye BAĞ, ılımlı kadın, 22 yaşında, hayatının baharında evlendi. Kızlık soyadı SAF. Üniversite mezunu, Bankacı. İngilizcesi var. Aslında iyi bir insan. Evlenmeden önce tabi.

Evlenmeden önce Nuriye gül gibi kızdı. Güler yüzlü, sempatik, yardımsever, canayakın. Ona baktığınızda 22 yaşında derdiniz. Arkadaşları vardı evlenmeden önce, sürekli gezip tozduğu, dost diyebileceği, herşeyi konuştukları arkadaşları vardı. Akrabaları ile arası iyiydi. O herkesi arar, hal hatır sorardı. Herkes severdi onu. İyi insan derlerdi. Arkasından iyi konuşurlar, ondan bahsederken yüzlerinde masumiyet ifadesi olurdu hep. Nuriye akıllı kızdı. Üniversite okudu. Mezun olur olmaz işe başladı. Para kazanmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya, kendine yetmeye başladı. Artık hem çok seviliyor, hem de çok sayılıyordu Nuriye. Onun gibi insan az bulunurdu Türkiye'de. Adam gibi adam denilebilecek nadir insanlardandı Nuriye.

Evlendi...

Kemal'le...

Şimdi 26 yaşında, 4 sene oldu evleneli. Çok severek evlendi. Okulda tanıştı Kemal'le. İlk görüşte aşık oldu. "Evet aradığım bu işte" dedi. Çok sevdi, hala da sevdiğini iddia ediyor bana. "Hala seviyorum galiba" diyor. Ama acısı yüzünde. Yüzü eskidi, yüzü asıldı. Daha derinlere inemiyordu. Anlatamıyordu hiçbirşeyi, eskiden yapabildiği gibi. Anlamıyordu kimse onu, en azından o öyle zannediyordu, bilmiyordu ki milyonlarca insan onun çektiğini çekiyor...
Nuriye aramaz oldu kimseyi. Vakti yok. Çok çalışıyor. Tam vakit bulacak, hop, Kemal devreye giriyor. Hiç boş vakti kalmıyor Nuriye'min. İşten çıkıyor, Kemal'le uğraşıyor. İşte başı ağrıyor, eşte başı ağrıyor. Sürekli gürültü yapıyor Kemal, ne dediğini bile anlamıyor Nuriye, "Yeter tamam" diyor, susmuyor. Kemal, dilsiz. Ama ses çıkarabiliyor. Ağlıyor, haykırıyor, sinirleniyor, öksürüyor, duyuyorsun. Nuriye'de duyuyor. Sabah erkenden kalkıyor Nuriye, o zaman çok seviyor Kemal'li. Öyle masum, öyle güzel ki. Uyanmaya görsün... Bağımlısı oldu evliliğin, Kemal'e bağlandı. Onu çok seviyor. En azından öyle zannediyor. Ama içten içe boşanmak istiyor, dile de getiriyor bazen. Ama olmuyor. Hep bir engel çıkıyor karşısına. Karşısına bazen Kemal çıkıyor. Kemal! Bir bilseniz Kemal'i... Neler çektiriyor Nuriye'me. Ne eziyetler ediyor. Sağır dilsiz bir adam. Lanet olsun böyle sevdaya, böyle aşka. Lanet olsun Kemal... Acımasız Kemal...

Kim bu Kemal...

İstanbul

Üniversitede tanıştılar... Ama öncesi var...

Yarın da Kemal...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Asıl Katil O Küçücük Nokta

İnsanoğlu birçok sebepten ölür. Kanser, AIDS, Trafik Kazası, İntihar, Kalp Krizi gibi bir çok sebepten can verir insanoğlu. Halbuki çoğu sonuçtur sadece, ölüme giden yolda, yoldaştır. Temelinde başka başka hikayeler gizlidir hepsinin, fakat biri var ki, hepsine götürür bizi.. Stres..

Stres

Küçükük yaşantımızda bizi bir çok mutluluktan alıkoyan stres, aslında dikkatli incelendiğinde küçücük, ufacık bir noktadır bembeyaz hayatımızda. Biz onu büyütür, bir kara delik haline getiririz. Hayatımızın rengi haline getiririz. Baktığımız her yerde o siyahı görür, gördükçe daha da büyütürüz içimizde.

Kimileri alkole vurur kendisini, her gün içer, sağlığı bozulur, Siroz'dan, Kalp Krizinden yaşamını yitirir, adı bu şekilde kalır. Kimi sigara illetine bağlanır, her aklına geldiğinde stres yaptıkları, bir nefes çeker, bir nefes daha, Kanser olur, adı Kanser olur. Kimi kendini yemeğe adar, yağ bağlar vücudu, yemeyi seviyorum der, Kalp Krizi geçirir, adı Kalp Krizidir. Kimi saldırganlaşır, agresif olur, sağa vurur, sola vurur, bir gün kendine döner, ya intihar olur adı, ya cinayet. Kimi yemeden içmeden kesilir, içine atar her problemi, asosyal olur, Ülser olur, Kanser olur. Kimi madde bağımlısı olur, alkole tapar, paraya tapar, insana tapar, Köle olur. Gün gelir insanlıktan çıkar ama adı 'Hayat' olur.

Küçücük bir noktadır aslında tüm dert ettiklerimiz, bir süre sonra dönüp baktığımızda bir türlü göremediğimiz, küçücük bir noktadır.

Sizlere tavsiyem, her ne ise probleminiz, destek alın, eşinizden, dostunuzdan, büyüğünüzden, doktordan. Konuşun, düşüncelerinizi açın. Spor yapın, şarkı söyleyin, kitap okuyun, şiir yazın, tiyatroya gidin, sinemaya gidin. Kötü düşünceleri bir kenara bırakın, sarılın, eşinize dostunuza. Geçmişi hatırlayın, dert ettiğiniz eski şeyleri, nerdeler şimdi?

Stresi küçük bir nokta bile olmaktan çıkarın. İzin vermeyin o kara noktaya, bembeyaz geleceğinizde yer almasın. Her ne ise probleminiz, paylaşın. Çünkü hayat, paylaştıkça güzel...

Bırakın azrail gitme vaktinizin geldiğini hissettiğinizde gelsin...

23 Kasım 2010 Salı

Sıradan Olmak Erdemdir - Prensesin Uykusu

Prensesin uykuya dalışı ve uyanışı...

description of the photo

Çağan Irmak, sıradan sayılabilecek bir konuyu sıradışı bir anlatım ile adeta beni kendimden aldı. Küçük bir prenses, iyi niyetli insanlar, hayatta tek başına ayakta duran bir kadın ve kötü karakter baba gibi sıradan karekterler, "Küçük masum bir kızın ağır hastalanışı ve çevresinde olup bitenler" gibi sıradan bir hikaye aslında Prensesin Uykusu. Onu sıradışı yapan ise anlatımı. Çoğu filmlerde görmeye alıştığımız sıradan anlara, sıradan olaylara sıradışı dokunuşlar da var içinde. Kısa animasyonlar ve ufak tefek, ama bir o kadar kaliteli, görsel efektlerle senaryoya hoş bir tad katılmış. Gözlerimden iki damla yaş gelirken, "Yine mi.." diye söylendim. Çağan Irmak klasiği...

Sonuç olarak film sıradan bir Çağan Irmak filmi, ama sıradışı bir şekilde yorumlanmışı gibi... Ben çok beğendim, tavsiye ediyorum...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Sapanca'da bir "Küçük Karadeniz"

Yayla Alabalık Çiftliği - Sapanca

Güzel, bol oksijenli bir havada, serin suların sesiyle, yemyeşil bir alanda taptaze Alabalık yiyebileceğiniz bir mekan Yayla Alabalık Çiftliği.
Serin suların yanıbaşınızdan akıp giderken çıkardığı ses ile, bol oksijenli hava solumanın verdiği keyif birleşiyor. Üzerine de taze bir Alabalık yenildiğinde unutulmaz bir an yaşamış oluyorsunuz. Özellikle İstanbul'a Bolu istikametinden geliyorsanız, İstanbul'un stresine girmeden hemen önce mutlaka uğramanız gereken bir yer diye düşünüyorum.

Tavsiye Menü
Izgara Alabalık
Mıhlama
Yeşil Salata
Fırında Sütlaç




View Larger Map

Ara